256 entry daha
  • bu hafta frankenstein or the modern prometheus romanı, dolayısı ile frankenstein karakteri 205. yaşını kutluyor.

    mary shelley, lord byron ve ortağı percy bysshe shelley ile yağmurlu bir yaz gününü byron'un şatosunda entelektüel bir tatil ile geçirirken birbirlerine en sınır tanımaz korku hikayesini yazmak için meydan okurlar.

    o zaman henüz 18 yaşında bile olmayan mary, hayatı boyunca onunla anılacak karakterinin ana hatlarını işte 1815 yılında bu hafta yazdı.

    yayınlandıktan sonra uluslararası bir sansasyon yaratan frankenstein, tarihin en büyük romanlarından biri olarak yerini alarak okuyucu/haytan kitlesini arttırmaya devam ediyor.

    dr. frankenstein ve canavarıyla tanışanlarımız için mary shelley'nin 'frankenstein veya modern prometheus' romanını ilk kez okumak şaşırtıcı bir deneyim olabilir.

    (bu arada hala yapılan en büyük yanıldı canavarı bu isimle çağırmaktır ki canavarın adı 'the monster'dir... )

    1931 yapımı universal studios filmi başlı başına bir klasiktir ama ve lakin ancak orijinal hikayenin felsefi ve bilimsel karmaşıklığına yaklaşamaz bile.

    ceset parçalarından canavar yaratan bir doktor hakkındaki öyküsünün ilk taslağını yazdığında henüz ergenlik çağında olmasına rağmen mary shelley, zamanının tıp bilimine çok iyi aşinaydı.

    romanda, her ikisi de yaşayanlarla ölüler arasındaki sınırların araştırılmasıyla ilgilenen iki çağdaş bilimsel gelişme göze çarpar.

    birincisi, bazen boğularak ölmüş gibi görünen insanları hayata döndürmenin mümkün olduğunun keşfi, ikincisi ise elektriğin hayvan dokuları üzerindeki etkilerini araştıran yeni yeni ortaya çıkan elektrofizyoloji alanıdır.

    1795'te, mary shelley'nin doğmasından yaklaşık iki yıl önce, annesi filozof mary wollstonecraft, londra'da thames nehri üzerindeki bir köprüden kendini attı.

    derin bir depresyona girmişti ve girişiminden kısa bir süre önce bir mektupta "ölümden kurtarılmayacağını" umduğunu yazmıştı.

    aslında bu makul bir endişeydi çünkü 18. yüzyılın son yarısında doktorlar yeni yeni boğulmayı geri döndürülebilir bir durum olarak anlamaya başlamışlardı.

    boğulma tehlikesi geçiren ve ölü gibi görünen bazı kişilerin, sudan hızlı bir şekilde çekilip hayata döndürme işlemlerinin yapılması halinde hayata döndürülebileceği ortaya çıkmıştı.

    1774'te iki doktor, william hawes ve thomas cogan, halkı canlandırma teknikleri hakkında bilgilendirmek için royal humane society of london/londra kraliyet insani topluluğu'nu kurdu.

    bu noktada resüsitasyonun mekaniği hâlâ tam olarak anlaşılmamıştı.

    (cardiopulmonary resuscitation a.k.a (bkz: cpr))

    paradoksal olarak, insanların bazen ölü göründükten sonra bile kurtarılabildiğinin keşfi, yeni tartışmaların yolunu açtı.

    boğulmanın önlenmesi geniş bir halk eğitim kampanyası gerektirdiğinden, boğulma sonrasında insanların hemen ölmediği, yaşamın hala bedende olduğu bilgisi hiçbir işe yaramıyordu.

    bunun bir sonucu, diri diri gömülme korkularının artması ve erken gömülen bir kişinin kurtarma sinyali vermesine olanak tanıyan "güvenlik tabutları" için bir pazar yaratılmasıydı.

    bu arada bilim insanları deneysel bir yöntem olarak boğulmaya odaklandılar.

    laboratuvar hayvanlarını boğarak ve parçalara ayırarak, boğulmanın nasıl ölüme yol açtığını tanımlayabildiler, bu da solunum ve yaşam arasındaki fizyolojik ilişkiyi aydınlattı.

    mary wollstonecraft'ın kaderinde boğulmaktan kurtulanların saflarına katılmak olduğu ortaya çıktı.

    bir grup kayıkçı, baygın bedenini sudan çıkarıp hayata döndürdü.

    daha sonra şunları yazdı: "ölümün acısı geçtiğinde, insanlık dışı bir şekilde hayata ve sefalete geri döndürüldüğüm için üzülmek zorundayım."

    iki yıl sonra, mary shelley'yi doğurduktan yaklaşık on gün sonra lohusalık ateşinden öldü.

    onun dirilişi ve kurtarılmanın verdiği umutsuzluk, trajedinin ölümden hayat yaratmaya yönelik aceleci bir girişimle harekete geçtiği frankenstein'da yankılanıyor.

    mary shelley üzerindeki ikinci büyük bilimsel etki, yeni ortaya çıkan elektrofizyoloji alanından geldi.

    1780'lerde italyan bilim insanı luigi galvani, elektriğin hayvan dokuları üzerindeki etkilerini araştırmaya başladı.

    şimşek çakan bir fırtınadan veya bir elektrik makinesinden gelen elektrik akımını ölü bir kurbağanın sinirlerinden geçirerek kurbağanın bacaklarının tekme atmasını ve seğirmesini sağlayabileceğini buldu.

    1791'de hayvan kaslarının ve sinirlerinin “animal electricity'' / "hayvan elektriği" adını verdiği doğuştan gelen bir elektrik kuvveti içerdiğini keşfettiğini açıklayan bir makale yayınladı.

    birkaç yıl sonra galvani'nin yeğeni fizikçi giovanni aldini, amcasının keşiflerini alessandro volta'nın (ilk elektrik pilinin mucidi) keşifleriyle birleştirerek avrupa çapında bir dizi dramatik deney ve gösteri düzenledi.

    şaşkın izleyicilerden oluşan kalabalığın önünde, parçalanmış hayvanların vücutlarındaki hareketi teşvik etmek için elektrik akımlarını kullandı.

    örneğin; bir öküzün başı seğirecek ve gözlerini açacak şekilde gösteri yapmıştı...

    aldini'nin en meşhur deneyi ocak 1803'te londra'daki kraliyet cerrahlar koleji'nde gerçekleşti.

    aldini, karısını ve çocuğunu boğduğu için yakın zamanda idam edilen george foster'ın cesedine elektrik akımı verdi.

    vücut sarsıldı ve yüze uygulanan akım çenelerin kasılmasına ve gözlerin açılmasına neden oldu.

    şaşkınlık içindeki izleyicilere vücut neredeyse yeniden canlanmış gibi göründü; bir gazete karikatürü, aldini'nin foster'ı cehennemdeki şeytanlardan geri aldığını tasvir ediyordu.

    neredeyse boğulmak üzere olanların yeniden canlandırılabileceğinin keşfi gibi, aldini'nin gösterileri de yaşamın doğasına ilişkin yeni bilimsel ve felsefi araştırmaları tetikledi.

    mary shelley, 1816 ağustosunun sonunda cenevre gölü kıyısındaki kiralık bir evde frankenstein'ın ilk taslağını yazdığında bu sorularla meşguldü.

    zamanının konuşulan bilim dallarında çok iyi eğitim almıştı ve ayrıca ateşli bir amatör kimyager olan kocası percy bysshe shelley de ona eşlik ediyordu.

    komşu evde lord byron ve kişisel doktoru john polidori vardı.

    grupta, galvanizm de dahil olmak üzere yaşamın doğasına ilişkin bilimsel araştırmalara değinen geniş kapsamlı felsefi sohbetler yapıldı.

    lord byron, grubun her üyesini bir hayalet hikayesi yazmaya davet ettiğinde, mary shelley, fanteziyi ve bilimsel gerçekleri daha önce hiç yapılmamış bir şekilde bir araya getirerek yanıt verdi ve nesiller boyunca okuyucuları büyüleyen ve korkutan bir başyapıt yarattı.

    (bkz: frankenstein or the modern prometheus/@justin mcleod)

    (bkz: mary shelley/@justin mcleod)
  • içinde bulunduğumuz hafta frankenstein haftası ve hiç bir beyaz perde uyarlaması 1931 yapımı james whale filmi kadar bu anmaya laik değildir.

    frankenstein, mary wollstonecraft shelley'nin 1818 tarihli romanı frankenstein or the modern prometheus'un sahne uyarlamasına dayanan, 1931'de gösterime giren amerikan korku filmi.

    film, izleyiciyi takip edecek korkunç hikaye konusunda uyaran bir önsözle başlıyor.
    --- spoiler ---

    nasılsınız?
    bay carl laemmle, küçük bir uyarıda
    bulunmadan...
    ...bu filmi sunmanın nazik olmayacağını
    düşünüyor.
    frankenstein dosyasını açmak üzereyiz.
    tanrı'ya güvenmeyerek...
    ...kendi benzeyişinde bir insan
    yaratmaya çalışan...
    ...bir bilim adamı.
    bugüne kadar anlatılmış en tuhaf
    öykülerden biri.
    yaratılışın iki büyük gizemiyle ilgili:
    yaşam ve ölüm.
    sanırım sizi heyecanlandıracak.
    sizi şoka uğratabilir.
    hatta sizi çok korkutabilir.
    aranızdan herhangi biri
    sinirlerinin gerilmesine aldırmıyorsa...
    ...şimdi sizin şansınız...
    tamam, sizi uyardık.
    --- spoiler ---

    bavyera dağlarındaki bir kalede, dr. henry frankenstein (colin clive) ve kambur asistanı fritz (dwight frye), çeşitli cesetlerden çalınan parçalardan bir insan vücudunu birleştirmeyi başarır.

    elektrik uygulayarak ona hayat vermeye hazırlanırken, laboratuvarda frankenstein'ın eski profesörü dr. waldman (edward van sloan), nişanlısı elizabeth (mae clarke) ve arkadaşı victor (john boles) onlara eşlik eder.

    davetsiz katılımcıların hepsi frankenstein'ın deneyi yeniden düşünmesi için boşu boşuna yalvarır.

    frankenstein'ın bilmediği, fritz'in yaratımları için edindiği beynin bir suçluya ait olduğudur ve bu, canavar nihayet canlandırıldığında ortaya çıkan geçici öfke patlamalarını açıklamaktadır.

    yaratık şiddetli bir saldırıda hem fritz'i hem de waldman'ı öldürdükten sonra kaleden kaçar.

    daha sonra yakınlardaki kırsalda genç bir kızla (marilyn harris) arkadaş olur, ancak onu yanlışlıkla bir gölde boğar. sonunda, bir köy çetesi canavarı terk edilmiş bir yel değirmeninde yakalar ve onu ateşe verir ve görünüşe göre canavarı yok eder.

    film, bride of frankenstein (1935) ve son of frankenstein (1939) gibi devam filmlerinin yanı sıra çok sayıda yeniden yapımdan oluşan kendi çapında bir küçük film endüstrisi yarattı.

    önsöz ve genç kızın boğulma sahnesi gibi filmden orijinal olarak kesilen veya sansürlenen sahneler daha sonra restore edildi.

    canavarın küçük kız maria'yı göle atıp kazara boğduğu sahne uzun zamandır tartışılıyor. orijinal olarak 1931'de gösterime girdikten sonra bu sahnenin ikinci kısmı massachusetts, pensilvanya ve new york'taki eyalet sansür kurulları tarafından kesildi.

    bu eyaletler, frankenstein'ın, yarattığı canlının hayatta olduğunu ilk öğrendiğinde yaşadığı coşku sırasında ortaya çıkan küfür olarak nitelendirdikleri bir cümleye de itiraz ettiler. orijinal ilgili pasaj şöyleydi:

    vıctor: "henry, in the name of god!"
    henry: "ın the name of god? now ı know what it feels like to be god!"

    kansas, eğer kaldırılmış olsalardı filmin yarısını kesecek olan 32 sahnenin kesilmesini talep etti.

    stüdyo ilişkileri komitesi'nden jason joy, onları yeniden düşünmeye teşvik etmek için sansür temsilcisi joseph breen'i gönderdi. sonunda kansas'ta düzenlenmiş bir sansürlü versiyon yayınlandı.

    1934'te prodüksiyon yasası'nın sıkı bir şekilde uygulanmasının ardından yeniden yayınlanan birçok pre-code filminde olduğu gibi, universal orijinal kamera negatifinden kesintiler yaptı ve bu nedenle kesilen görüntülerin çoğu genellikle kayboluyordu..

    ancak uzun yıllar sonra kızın göle atıldığı sahne 1980'lerin başında ingiliz ulusal film arşivi koleksiyonunda yeniden keşfedildi ve filmin modern baskılarına göre restore edildi.

    özgür irlanda devleti'nde film, moral bozucu olduğu ve çocuklar veya "gergin insanlar" için uygun olmadığı gerekçesiyle 5 şubat 1932'de yasaklandı (ülkede 1965 yılına kadar yaş sınırlamalı sertifikalar getirilmemişti)

    karar, temyiz kurulu tarafından8 mart'ta bozuldu.

    film kesilmeden 9 mart'ta gösterime girdi.

    film kuzey irlanda, quebec, isveç, italya ve çekoslovakya'da çok uzun yıllar boyunca yasaklıydı.

    bu sahneler türkiye'de dahil pek çok ülkede dvd ve blu-ray olarak yayınlandı.

    canavarın kendine özgü görünümünden sorumlu olan makyaj sanatçısı jack pierce, the mummy (1932) ve the wolf man (1941) filmlerinin baş karakterleri de dahil olmak üzere diğer birçok ünlü universal pictures yaratıkları için kostümler yaratmaya devam etti.

    letterboxd
14 entry daha
hesabın var mı? giriş yap